MÜMTAZ : Tamam o zaman devam edelim. Böyle sohbetlerden ben de çok keyif alırım. Ama lafı uzatmayı da biraz severim baştan söyleyeyim.
Gün içerisinde aldığınız kararları bir düşünün. Kıyafet ve yemek seçiminden yapılacak işlerin sıraya konmasına, dolmuşa mı binsem otobüse mi, çay mı içsem kahve mi gibi sorulara verdiğimiz yanıtlara kadar, gün boyu verdiğimiz kararların listesini yapsak binlerce satır tutar.
Çoğu kararı da birkaç saniye içinde veriyoruz. Peki ya insan ilişkilerinde davranışlarımızı belirlerken, söyleyeceğimiz kelimeleri seçerken verdiğimiz, mili saniyede gerçekleşen kararlar ? Tüketici olarak onlarca seçenek arasından yaptığımız tercihler ? Bir de tabii iş ve eş seçimi gibi daha uzun dönemde verdiğimiz hayati kararlar var. Peki nasıl karar veriyoruz ? Basit şekilde formülüze edersek :
ALGI + BİLGİ = YARGI
Doğrudan ya da dolaylı olarak bize ulaşan bilgiyi kendi algı filtremizden geçirdikten sonra ulaştığımız fikri neticeye yargı diyoruz. Peki yargılarımızın tamamı ile bizim öznel düşüncelerimizin sonucu olduğundan ne kadar eminiz. Yoksa çok mu eminiz ? Bence karar verme dinamiklerimizle ilgili gerçekleri bilmeden pek o kadar da emin olmamamız gerekiyor. Neden mi ?
Stanford Üniversitesi yaptığı bir araştırmada insanların verdiklerin kararların sadece %6 ‘sını bilinçli, geriye kalanı bilinçaltı mekanizmalar desteğiyle verdiğini sonucunu ortaya koydu. Ortalama bir insan tek bir anda bilinçli olarak 400.000 byte‘ten fazla bilgiyi işleyemezken, ama bilinçaltımı çok daha fazla bilgiyle başa çıkabiliyor. Üst beyin saniyede 400.000 byte veri depolarken alt beyin, 2.000.000 byte veri depolamakta. Ve tahmin edersiniz ki bu veriler direkt olarak verdiğimiz kararlar üzerinde etki sahibi oluyor.
Örneğin insanların yalan söylerken ayaklarına baktığından bahseden bir makale okudunuz. İlerleyen süreçte biriyle girdiğiniz bir diyalaog sırasında karşınızda ki kişinin ayaklarına bakarken söylediği sözleri beyniniz güvenilmez olarak kodluyor. Siz o makaleyi unutmuş bile olsanız.